Dizilerle Kurşuna Dizilen Vicdanlar

Yerli diziler artık yalnızca akşamları ekran karşısında zaman geçirmek için izlenen yapımlar değil; bir toplumun vicdanını, değerlerini ve kimliğini hedef alan kültürel bir operasyonun görünmez araçlarına dönüşmüş durumda.
Son yıllarda Türk dizileri dünya genelinde geniş bir izleyici kitlesine ulaştı; ancak bu başarı hikâyesi, içeriğin yozlaşmasını perdelemeye yetmiyor. Artık dizilerle kurşuna dizilen vicdanlar var; çünkü ekranlarda gösterilen her sahne, toplumun ahlaki omurgasını yavaş yavaş çökerten birer mermiye dönüşüyor.
Batılı Hayat Tarzının Dayatılması
Yerli dizilerde karakterler artık bizim insanlarımız değil.
İstanbul’un arka sokaklarından değil, Los Angeles’ın vitrinlerinden fırlamış
gibi yaşıyorlar. Geleneksel değerler, inanç, aile, mahalle dayanışması gibi
unsurlar senaryolarda yer bulamıyor.
Bunun yerine, tüketim kültürünü yücelten sahte bir “modernlik” masalı
anlatılıyor.
Bu masalın sonunda ise izleyici, kendi hayatını küçümserken başkasının kurgu
yaşamına özeniyor.
Kapitalizmin Oyuncağı Haline Gelen Hikâyeler
Diziler artık sanat değil, ticari meta. Her sahne bir ürün yerleştirmesi, her karakter bir marka yüzü. Hikâyenin derinliği değil, reytingin getirisi konuşuluyor.
Bir zamanlar karakterler insanı anlatırdı; şimdi markaları tanıtıyor.
Kahramanların yerini, sosyal medyada takipçi sayısı yüksek “influencer
oyuncular” aldı. Böylece insanın hikâyesi değil, tüketimin ritüeli
anlatılmaya başladı.
Kışkırtılmış Kadınlık, Bastırılmış Erkeklik
Toplumsal dengeler, senaryolarda bilinçli biçimde ters yüz ediliyor.
Kadın özgürlüğü, erkek düşmanlığına; erkek duyarlılığı, edilgenliğe
dönüştürülüyor.
Oysa toplumun ihtiyaç duyduğu şey üstünlük değil, denge.
Kadınla erkeği birbirine rakip değil, tamamlayıcı olarak gören
hikâyelere hasret kaldık.
Budist Motiflerin ve Zihinsel Uyuşukluğun Dayatılması
Bazı muhafazakâr kanallar, Türk – İslam kültürüyle yoğrulmuş kadim
milletimize fark ettirmeden Hindistan’ın kültürünü, Budizm’in düşünce sistemini
ve mistik öğretilerini dayatmaya, empoze etmeye çalışıyor.
Dizilerdeki semboller, kıyafetler, ritüeller hatta replikler bile bu
yönlendirmeyi besliyor. Seyirciye “doğu mistisizmi” adı altında yabancı
bir inanç biçimi sunuluyor; böylece milli ve manevi kimliğimizin altı
sessizce oyuluyor.
Ayrıca senaryolar giderek akıl dışı hâle geliyor.
On kişinin aynı sahnede aynı tepkiyi verdiği, yıllardır aynı olayların
tekrarlandığı yapımlar, izleyicinin düşünme yetisini köreltiyor.
On sezon boyunca aynı şaşkınlığı yaşayan karakterlerle dolu diziler,
izleyiciyi bilinçli biçimde zihinsel uyuşukluğa itiyor.
Sanki hedef, milletin ferasetini törpülemek; üç beş yaşındaki çocuğun
algı seviyesine indirilmiş kurgularla toplumsal zekâyı “buz zekâ” seviyesine
hapsetmek.
Bu kültürel bombardıman, sadece eğlence değil, bir tür zihinsel işgal
niteliği taşıyor.
Kendi öz değerlerinden koparılmış, düşünmeyen, sorgulamayan bir toplum
oluşturma çabasıyla karşı karşıyayız.
Hamasi Vatanseverlik ve Boş Belagat
Bazı
yapımlar, millî duyguları diri tutmak iddiasıyla yola çıkıyor; ama sonunda hamasetle
doldurulmuş, içi boş vatanseverlik söylemleri üretiyor.
Kahramanlık,
derin bir fikrî zemine dayanmadığında, gösteriden öteye geçemiyor.
Nuri
Pakdil’in dediği gibi: “Vatan sevgisi, toprağa değil, o toprakta yaşayan insanın yüreğine
bağlıdır.”
Gerçek vatan sevgisi, kuru sloganlarla değil; adaletle, merhametle, inançla ve
sorumlulukla yaşanır.
Vatanı sevmek, onu yüceltmek, sadece sınırları korumakla değil; o sınırların
içinde insanın onurunu, özgürlüğünü ve ahlakını korumakla
mümkündür.
Ne var ki, bu değerler dizilerde yer bulamıyor. Üzerine hamasetin döküldüğü her sahne, derinlikten yoksun bir duygusal gösteriye dönüşüyor. Böylece, gerçek anlamda vatan sevgisi değil, seyirlik bir milliyetçilik tiyatrosu sahneleniyor.
Vicdanın Susturulduğu Ekranlar
Bugün yerli diziler, toplumun vicdanını susturuyor. Çünkü gerçek
hikâyelere, gerçek acılara, gerçek umuda yer yok.
Her şey yapay, her şey kurgusal.
Diziler artık iyiliği yüceltmiyor, kötülüğü güzelleştirip, estetize ediyor.
İhanet cazip, sadakat sıkıcı gösteriliyor. Paranın ve gücün cazibesi, insanlığın
sesini bastırıyor.
Vicdanı Uyandıracak Hikâyelere İhtiyacımız Var
Bu toprakların hikâyeleri, başkalarının kaleminden değil, kendi
vicdanımızdan doğmalı.
Aksi halde, biz farkında olmadan ekranlardan üzerimize sıkılan mermilerle vicdanımız
yavaş yavaş ölüyor.
Evet, artık dizilerle kurşuna dizilen vicdanlar var.
Bu gidişatı durdurmanın yolu, yeniden sahici hikâyelere dönmek; insanı,
insan yapan değerlere sarılmaktır.
BİLİŞİM & SOSYAL MEDYA UZMANI
TV PROGRAM YAPIMCISI - YÖNETMEN
- ramazanavukatlık mesleği hukuk mesleği değildir. taraf olan hukukcu olamaz. bence avukatlar hakim yapılsın. iki tarafın haklarını da devletten maaş alanlar korusun. yoksa fakir avukatsız zengin 20 avukat ile çalışıyor hak yerini bulmuyor. adalet taban
- ramazannoterler hiç bir işe yaramayan kurumlar. boşuna vatandaşın parasını alıyor. bence kapatılsınlar. karşılıklı sözleşme nüshaları var olan kişiler hakkını koruyabilir.
- Şeyh Müslüm İncedalElektro optik ve savunma sanayi alanında bir çok ürün geliştirdim, bunları programınız aracılığı ile bir yatırımcı ile buluşturmak istiyorum, ürünleri programınızda çalıştırabiliriz, ciddi anlamda ses getirecek niteliktedir.
- İdris ERGİNİsmim İdris ERGİN Tokat'ın Turhal ilçesinde yaşamaktayım. 18 yaşındayım. Ak Parti 27. dönem Milletvekili Aday Adayıydım. Bir genç olarak AKİT TV'de yürütmüş olduğunuz Genç Görüş programına katılmak istiyor sizinle program yapmak istiyorum.
FACEBOOKTA BİZ